Kaç yıl oldu bilinmez, ama gazetelere ‘keçi çalan müftü’ şeklinde manşet olan kişinin aslında keçisi çalınan bir müftü olduğu gerçeğini insanımızın tamamına hala anlatamadık.
Memleketimizde yaşamakta olan bir kesim insan; olayı, ‘müftünün birisi keçi çalmıştı’ şeklinde hatırlama inadını sürdürüyor; bulundukları yerden olayı hep öyle görmek ve dahası öyle de göstermek istiyorlar.
Sıvas Madımak Olayı da o hesap. 2 Temmuz 1993’te bu ilimizde yaşanan acı olaylarla ilgili olarak, o günden beri ‘bir kısım insanın başka bir kısım insanı, kastı mahsusla yakarak öldürdüğü’ gibisinden bir kaziye-i muhkeme oluşturulmaya çalışılıyor.
Halen cevabını bulunmayı bekleyen yüzlerce soru varken, bunların cevap bulmasını değil, toplumun bir kesiminin zihinlerde mahkum edilmesini sağlamaya çalışanlar, bu sene de bizleri şaşırtmadılar ve olayların yıldönümünde aynı şeyleri tekrarladılar…
Güneri Cıvaoğlu da dünkü Milliyet’teki ‘Madımak’ta kara delikler…’ başlıklı yazısında konuyu ele almış. Ama ne ele alış…
Basitçe söylemek gerekirse, özellikle de o imza altında yayımlandığı zaman, okuyana ‘Güneri Cıvaoğlu artık inkıtaları mı oynuyor?’ dedirten bir yazı bu. Yazının ilk kısmı
yeni, ikinci kısmı ise 6 yıl önceki bir yazısından alıntı. Ama ne yenisinde ne de eskisinde, olayın Sıvas’ta geçtiği dışında gerçekle alakalı tek bir kelime bile yok.
“Madımak’ta 37 insanımızın diri diri yakılışının yıl dönümüydü dün” klişe cümlesi ile başlayan yazıda, olayın faillerinin halen Almanya’da oldukları, bunlara Milli Görüş’ün sahip çıktığı, bazılarının zengin olduğu, Alman polisinin istihbarat edinme niyetiyle bu duruma göz yumduğu gibisinden iddialara yer verilmiş.
Oysa Güneri Cıvaoğlu gibi bir isim, olayın üzerinden 21 yıl geçtikten sonra olsun Sıvas’ta hakikaten neler olup bittiği üzerine, gerçeği aramaya matuf bir şeyler yazabilirdi.
1993’e kadar Banaz’da yapılan kutlamaların neden o yıl Sıvas’a alındığı sorusundan başlayıp, olaylar sırasında Ankara’daki yetkililer ile sürekli telefon temasında bulunan dönemin valisinin olaylara mani olabilmek için neden parmağını bile kımıldatmadığını soruşturabilirdi.
Yine nerdeyse bütün Sıvaslıların üzerinde ittifak ettikleri; şu dışarıdan gelen ve ortalığı karıştırdıktan sonra kaybolanların kimliği konusunda da anlamlı sorular sorabilirdi, Cıvaoğlu.
Almanya’ya kaçtıkları, kiminin çaycılık yapıp kiminin zengin olduğunu söylediği ve ‘katil’ ilan ettiği insanların bazılarının olay sırasında Sıvas’da bile olmadıkları halde nasıl suçlu ilan edildiklerini yazsaydı, epey müşterisi olurdu şüphesiz.
Olay günü İstanbul’dan Sivas’a direksiyon sallamakta olan bir uzun yol şoförünün nasıl otel yakmaktan hapse mahkum olduğu gerçeğini okuyucularına aktarsaydı, büyük sükse yapardı…
Yakın çevresinde araştırsa, o günlerde oluşturulan ihbar listelerini kimin ve neye dayanarak hazırlattığını da öğrenebilir ve Madımak olayının arka planına doğru biraz nüfuz edebilirdi Cıvaoğlu.
Ama bunları yapmak yerine, sırf oluşturulmak istenen yalanlar şatosuna destek vermek için olsa gerek, Madımak’la ilgili aslı astarı olmayan birçok şeyi alt alta sıralayıp yazı yazmış… Birilerini daha fazla tahrik edebilme niyetiyle olsa gerek, bildik yalanlara Almanya kaynaklı yeni yalanlar eklemeyi de ihmal etmemiş.
Üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra bile, Sıvas’ta olup bitenler üzerinde azıcık kafa yormak ve bundan üç gün sonra Erzincan Başbağlar’da yaşanan vahşeti de hatırlayıp, büyük resmi görmeye çalışmak, çok mu zor?..
Yoksa, Cıvaoğlu ve benzerlerinin bulunduğu yerden bakınca hep öyle mi görmek gerekiyor?..
İyi de, neden peki?..